İZMİR NERE, BANGKOK NERE?..
İzmir’i anlatmama, tanıtmaya çalışmama ne gerek var…
Tarih boyunca “Güzel İzmir” olmuştur onun adı. Bir zamanlar “Asya’nın güzel kraliçesi” diye de anılmıştır.
İşte bu bizim güzel İzmir’imiz, 15 Mayıs 1919’da I. Dünya Savaşı galibi, sömürgeci büyük devletlerin tetikçisi Yunanlılar tarafından işgal edilmişti.
Bu tarih, Türk milletinin 9 Eylül 1922 tarihine değin, 3 yıl, 3 aydan daha fazla süre düşman çizmesi altında çektiği dayanılmaz zulümlerin, acıların başlangıç tarihidir.
MİLLÎ EĞİTİM KOMİSYONU
Ankara’da Amerikan Yardım Kurulu’nda eğitim işlerinden sorumlu olan Dr. Wrinkle ile Millî Eğitim Bakanlığı verimli bir işbirliği içindeydi. Ben o zaman bakanlıkta Dış İlişkiler Şube Müdürü olarak bulunuyordum.
Amerikan yardımından yararlanmak suretiyle pek çok okulumuzun gereksinimi karşılanmış, test ve araştırma bürosu kurulmuş, sağlanan burslarla pek çok genç bilim adamımız ve öğretmenimiz Amerika’da bilgi ve ihtisaslarını artırma olanağı bulmuştur. Eğitim sistemimizde, çağın gereklerine göre bazı reformlar yapılması gereksinimi kabul edilince, hazırlanacak reform raporundan önce bir komisyonun ileri, gelişmiş ülkelerde incelemede bulunması yararlı görülmüştü. Komisyonda bir Amerikalı, bir de Fransız bilim adamının bulunması da öngörüldü. İnceleme programı, Milletlerarası Eğitim Enstitüsü (İnternational İnstitüte of Education) tarafından hazırlanacaktı. İnceleme gezisinin masraflarını da Ford Vakfı (Ford Foundation) üstlenmişti.
Bakanlığın oluşturduğu komisyonun başkanı İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fahir İz idi. Komisyonun üyelerini anımsamaya çalışayım: İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mukbil Gökdoğan, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nden Prof. Dr. Samim Sinanoğlu, Yıldız Teknik Okulu’ndan Nihat Saydam, Millî Eğitim Bakanlığı’ndan Ekrem Üçyiğit, Suphi Aman, Osman Ülkümen, Ali Teoman, Hasan Acar, Ahmet Atılgan. Komisyonun sekreterlik işlerini yürütme ve tercümanlık görevi de Orhan Çaplı ile bana verilmişti. Amerika’da Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof. Harward Wilson ile Fransa’da Ex-En Provenace Üniversitesi’nden Prof. Dr. Pierre Guillon da komisyona uzman olarak katıldılar (1959).
Komisyonumuz önce bir ay süre ile ülkemizin değişik yörelerinde, doğuda, batıda, çeşitli eğitim kurumlarında inceleme yaptıktan sonra yola çıktı. Milletlerarası Eğitim Enstitüsü’nün hazırladığı programa göre, inceleme yapılacak ilk ileri, gelişmiş ülke olarak Japonya seçilmişti. 1959 yılı şubat ayının soğuk bir kış gününde İstanbul’dan Japonya’ya uçtuk. Bangkok’ta bir gece durak yapmamız zorunlu imiş.
VE BANGKOK…
Güney Doğu Asya’da adı Tayland olan bir ülke var. Ben ortaokul öğrencisi iken, 1930’a değin Siyam idi bu ülkenin adı. Bangkok işte bu ülkenin başkentidir. Şimdilerde Türkiye’den bile genç iş adamlarının ziyaret etmeyi sevdiği, turistik albenisi olan koca bir kent ve ünlü bir ticaret merkezidir burası.
Nemli ve sıcak bir havada uçaktan indiğimizde Taylandlı güzel kızlar karşıladı bizi. Hepimizin boynuna çiçeklerden örülmüş çelenkler taktılar. Öteki karşılayıcılar da sıcak, cana yakın kimselerdi. Polis kontrolünden ve gümrükten kolayca geçtik. Ayyıldızlı pasaportlarımıza damga basan görevliler, yüzlerinde yine sıcak bir tebessümle bize “hoş geldiniz” diyorlardı.
PROF. GUİLLON NEREDE KALDI?
Dışarı çıktık. Bekliyoruz. Fransız uzman, Prof. Dr. Pierre Guillon, polisten ve gümrükten bir türlü geçemiyor. Bu bekleyiş fazla uzun sürdü. Türk heyetinin içinde bu Fransız’ın ne işi vardı? Casus muydu? Bu sömürgeci ülke vatandaşı ne arıyordu Türk’lerin içinde?.. Görevliler bu soruların yanıtlarını arıyorlarmış. Durumu görevlilere anlatarak, Fransız uzmanın ülkeye girmesini sağladık.
Prof. Dr. Pierre Guillon, olayın nedenini sonradan açıkladı bize. O, askerliğini Siyam’daki bir Fransız bankasında genç bir memur olarak yapmış (1922). Fransa’da böyle bir uygulama varmış. Sömürgelerde, Fransız nüfuz alanlarında memuriyet yapmak, askerlikten sayılıyormuş. Komisyonda İngilizce bilenler çoğunlukta idi. Ayrıca Fransızca bildiğim ve Fransa’da öğrenim gördüğüm için Mösyö Guillon bana özel bir yakınlık gösteriyordu. Biraz hem şehri gibiydik sanki…
PROF. DR. PİERRE GUİLLON ANLATIYOR
“O gün bankada olağanüstü bir hava vardı. Yerli memurlar öbek öbek bir araya geliyor, aralarında fısıltıyla bir şeyler konuşuyorlardı. Hiçbirisi işinin başında değildi; daha sonra bir odada toplandılar. Ne oluyordu bunlara?.. Grev mi yapıyorlardı? Ne demekti bu Fransız bankasını boykot etmek?.. Kovardık hepsini.
Bir süre sonra odadan çıkan sözcüleri durumu bize şu sözlerle açıkladı:
Bugün çalışmayacağız. Böyle karar aldık. Aylığımızı kesebilir, bizi işten atabilirsiniz. Ama kesin kararımız var. Topluca oturacağız, gazetelerden haberleri, yeni gelişmeleri izleyeceğiz. Bugünü bayram ilan ettik, çalışmayacağız çünkü, öğrendik ki:
- Kemalistler İzmir’e girmişler…”
Çanakkale’de, İnönü’de, Dumlupınar’da, düşmanı yenen, Türkiye’yi kurtaran kahramanlar, aynı zamanda Müslüman, Budist ya da Hıristiyan ya da hangi dinden olursa olsun, ezilen, zulüm gören, horlanan tüm halklara kurtuluş umudu vermişlerdir.
Çanakkale Zaferi, Kurtuluş Savaşı Zaferi, 20. Yüzyılın en büyük Türk’ü ve en büyük Müslüman’ı olan Atatürk’ün önderliğinde, Türk milletinin yarattığı askeri, tarihi birer mucizedir.
En güçlü düşmana bile karşı koymanın mümkün olduğunu tüm dünyaya Türk milleti göstermiştir.
Kurtuluşumuzu sağlayan, büyük zaferlerimizin kazanılmasında katkısı olan sivil, asker, kadın-erkek, çocuk, genç, yaşlı tüm kahramanları bir kez daha minnetle, şükranla rahmetle anıyorum.
Mustafa Kemal YILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder